Monday, January 30, 2006

Travnik ve Günlüğü

Bosna deyince meraklıların ya da ilgilenenlerin dışında akla pek gelmeyen bir şehir Travnik... Oysa tarihde bir zamanlar "Bosnanın İstanbulu" lakabını bile almış köklü ve şirin bir şehir.... Osmanlı zamanında Bosna eyalatinin başkenti olmasından ötürü tarihsel anlamda çok zengin aynı zamanda bir o kadar da çekici bir doğa güzelliğine sahip... Saraybosnadan Zagreb yönünde 1.5 saatlik mesafede olup yandaki resimde görüldüğü gibi ani bir virajdan sonra ortaya çıkıveren şimdinin ne yazık ki biraz unutulmuş şehri... Bu şehir ile tanışmam şehre büyük sevgi duyan Ivo Andriç’in Drina Köprüsünün dışındaki çalışmalarını da merak edip Travnik Günlüğü adlı kitabını bulmamla başladı. 1807 yılında Fransız konsolosunun şehre ilk defa gelmesinin ve de onu bir yıl sonra da Avusturya konsolosunun takip etmesinin hem müslüman halkın hem de gayrı-müslümlerin gözünden anlatıldığı kitapta zamanın tarihsel gerçekleri (Napolyonun seferleri, Sultan III. Selimin tahttan indirilmesi gibi) ve çesitli insan portreleri kısa hikayelerle birbirine bağlanıp esas kitabı oluşturuyor. Bir nevi, Balkanların o devirden kalma bir fotoğrafıymış diyebileceğimiz bir kitap... Meraklısı için kesinlikle ilgi çekici ve de (biraz da ilgili tarihsel konular okunduktan sonra) öğretici bir kitap...

Kitabın yanısıra biraz da şehrin şu andaki halinden bahsetmek istiyorum. Kitabın da etkisiyle bu yaz orayı görme fırsatım oldu ve ilk olarak söyleyebileceğim
eğer bir gün yolunuz Saraybosnaya düşecek olursa Travnik’i görmeden gitmeyin…Hem yakınlık hem de ulaşımın rahat olması günübirlik bir geziyle şehrin hemen hemen her yerini görme imkanı verecektir. Ha bu arada Saraybosna ya da Mostarda alacağınız hediyeliklerin yarı fiyatına satıldığını göreceginiz için buraya uğramadan hediyelik almayın…Şimdi gelelim gezilecek yerlere… Tabi ki öncelikle tarihi kaleye çıkıp şehri tepeden izlemek şart... Etrafta bolca bulunan derelerin şırıltısını dinlemek için bile kaleye çıkmaya değer.. Tabi bir de hemen çıkışın başındaki kahvelerde Boşnak kahvesinin de zevki bir başka… Kaleden bakmaya doyduktan sonra yavaş yavaş şehrin içinde gezintiye çıktığınızda eski camileri ve de saat kulelerini göreceksiniz. Sakın şasırmayın kendinizi Üsküdardaymış gibi hissedebilirsiniz. Ama arka plandaki dik ve yeşil dağlar buranın farklı olduğunu hissettirecektir. Ayrıca meraklıysanız pazarında mücahitlerle tanışıp üzümlerini yiyebilirsiniz. Bosnanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Travnikde de bir çok yeni mezar savaşı hemen hatırlatıyor ve insanı kederlendiriyor. Camilerden özellikle Renkli Cami olarak da bilinen Süleymaniye Camisi altındaki bezistanlarla birlikte görülmeye değer. Yine meraklısı için Ivo Andriç’in doğduğu ev olan ama simdi hem müze hem de restoran olarak kullanılan yerde güzel bir yemek de yenebilir. Bunların dışında turistik bir kent olmamasından ötürü ingilizce konuşacak insan bulması zor olsa da insanları, hayatlarını ve de yaşam tarzlarını daha yakından tanıma imkanını bulabiliyorsunuz.
Kitapdan bir alıntı:
- Travnik Çarşısının sonunda, gürül gürül akan serin Sumeç Suyunun alt yanında, hangi devirden kaldığı iyice bilinmeyen “Lütfiyanın Kahvesi” adlı küçük bir yer vardır. Buranın ilk sahibi Lütfiyayı, kasabasının en yaşlıları bile hatırlamıyorlar. Bu Lütfiya, Travnikin dört bir yanına serpilmiş olan mezarlıklardan birinde son uykusunda yatalı yüzyılı aşmış bulunmasına rağmen, herkes kahvesini içmek için Lütfiyaya gitmekte, birçok sultanların, vezirlerin, beylerin adları unutulduğu halde, onun adı anılmakta ve dillerde dolaşmaktadır.