Monday, November 29, 2004

Zorba– Nikos Kazancakis

Geç ve biraz da şans eseri tanıdığım ünlü Yunanlı yazarın olgunluk eseri denilen kitabı....Bu kitap (dolayısıyla da bu yazar) ile olan merakım üniversite yıllarında bir arkadaşımdan aldığım mp3ler arasında Mikis Theodorakisin Zorba- The Greek filminin müziklerini dinleme ile başladı. Ama o zamanlar böyle bir kitabın var olduğundan haberim dahi yoktu. Sadece eski bir filmin güzel müzikleri olarak dinliyorum şarkıları. Daha sonra aradan geçen yıllar sonra buradaki kütüphanede gezerken bir anda gözüme çarpan Zorba - The Greek filminin DVD'sini alıp izlememle bu kitapla tanışmam bir oldu. (Unutmadan Zorba kelime anlamındaki zalim, gaddar manasına gelen Zorba degil, kitapdaki Makedonyalı Alexis Zorba'nın adı.) Filmde Antony Quinn (Zorba) ve Alan Bates'in (Zorba’nın tabiriyle - Patron (Boss)) üstün performans göstermesi, ve Zorba'nın nerdeyse her sözünün bıçak gibi keskin, güçlü ve biraz da isyankar olması beni film hakkında biraz araştırma yapmaya itti. Ve de sonuç olarak filmin Kazancakis”in kitabından uyarlandığını öğrenir öğrenmez kitabı okumaya başlamam bir oldu. Ve de bittiğinde neden bu kitabı daha once bilmediğime hayıflandım. Bize çok yakın bir coğrafyada ve de insan topluluğu arasında geçen Zorba ile Patronun hikayesinde Zorba okumamış ama hayatı mümkün olduğunca tecrübe ederek geçirmiş bir insanı, Patron ise hayatını daha çok okuyarak ama yaşamadan geçirmiş bir insanı anlatıyor. Zorba, kitap boyunca Patrona bir çok konuda hayat dersi veriyor ve de hayatta herşeyin aslında çok kolay olduğunu ve de insanın bunu kendi kendine zorlaştırdığını anlatıyor. Ona hayatın anlamını okuduğu kitaplarda değil hayatın ta kendisinde bulmasını öğütlerken yaşamı süresince yaşadıklarından çıkardığı tecrübelerini aktarıyor hem Patrona hem de okuyucuya. Kitapda konusu çok geçmese de Zorba Türkleri çok sevdiğini hatta elinden hiç düşürmediği santurunu çalmayı bir Türk ustadan öğrendiğini söylüyor. Zorbanın ilginç huylarından birisi de durup dururken çılgınlar gibi dans etmeye başlaması...Hatta oğlunun öldüğünü öğrenince de dans etmesini ve de bunun nedeninin içinde taşıyamayacağı kadar duygu ile dolunca kurtulmanın tek çaresinin bu olduğunu söylüyor. Patron ile Zorbanın bir araya gelmesi ise Patronun babasından kalma arazisinde linyit madeni açmak için Girite giderken tanışması ile gerçekleşiyor. Kitap boyunca bir de bu ikilinin maden için yaptıkları çalişmalar var. Malesef yaptıkları teknik hata ile açılış günü madeni açamadan parasız kalmalarına rağmen hem patronun hem de Zorbanın gidip açılış için hazırladıkları pişmekte olan kuzuyu yemeleri ve de kitap boyunca utangaç davranan Patronun Zorbadan ona dans etmesini öğretmesini istemesi ile kitap sona eriyor. Bu kitabı da kesinlikle öneririm. Kitapdan bir kaç alıntı:
“Patron, burada kendini göstermeni istiyorum, erkek cinsini utandırma. Allah bizde niçin el yarattı? Tutalım diye...Öyleyse sen de tut! ”
“Hey bee!... Insanlar ne hale girdi…Tuhh kahrolasıcalar! Vücutlarını bırakıp körlettiler ve yanlızca ağızlarıyla konuşuyorlar. Ama ne söylesin ağız: Ağız ne söyleyebilir?“
“Bitmez bir hikaye olan yanlızca kadın değildir. Yemek de öyledir.“
“Her insanın kendi deliliği vardır, bana da öyle geliyor ki en büyük delilik bir deliliğe sahip olmamaktır.“
“Ben bir şeye özlem duydum mu, ne yaparım bilir misin? Bir daha hatırlamayacak kadar bıkıp da kurtulmak için yerim, yerim….Ya da tiksinti ile hatırlamak için. Bak bir zamanlar çocukken kirazlara karşı anlatılmaz bir tutkum vardı. Param olmadığı için azar azar alıyor, yiyor yine istiyordum. Gece gündüz kiraz düşünürdüm,salyalarım akardı, işkenceydi bu! Günün birinde, kızdım mı utandım mı bilmiyorum baktım ki kirazlar bana istediklerini yaptırıyorlar ve beni rezil ediyorlarö ne plan kurdum bilir misin? Geceleyin yavaşça kalktım, babamın ceplerini yokladım, gümüş bir mecidiye bulup çaldım. Sabah sabah da kalktım bir bahçeye gidip bir sepet dolusu kiraz aldım. Bir çukurun içine oturup başladım yemeye. Yedim, yedim, şiştim, midem bulandı, kustum. Kustum Patron! O zamandan beri de kirazlardan kurtuldum bir daha da istemedim.Özgür oldum. Artık kirazlara bakıp şöyle diyorum: Size ihtiyacım yok! Şarap için de aynı şeyi yaptım, sigara için de. Yurdum için de...Hasret çektim, bıktım, kustum, kurtuldum.“
P: Ben gülerek sordum: “Peki ya kadınlar? “
Z: Onların da sırası gelecek ama yetmiş yaşımı bulduğum zaman!
P:Biraz düşününce az bularak “seksen” yaşında diye düzeltti.....
“Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türktür, bu Bulgardır ve bu Yunanlıdır. Ben vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim....Neden? Çünkü bunlar Bulgarmış, Türkmüş, ya da bilmem neymiş....Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum. Hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! Yani artık akıllandım. Artık insanlara bakıp şöyle diyorum: Bu iyi adamdır, bu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, ister de Türk! Hepsi bir benim için...“
“Gel Zorba diye bağırdım. Bana raks etmesini öğret!“
Kasım 2004


Daha Büyük Haritayı Görüntüle